Günümüzün en göze çarpan sorunlarından biri çocukların doğal dünyaya yabancılaşması. Yaşanabilir bir gelecek için sürdürülebilirlik eğitimi şart.
Dünyanın Durumu 2017 eğitimin, özellikle örgün eğitimin, öğrencileri değişen gezegendeki hayata hazırlamak için nasıl evrimleşmeye ihtiyaç duyduğunu inceliyor.
Sürdürülebilir bir insan topluluğu doğanın yaşamı sürdürebilme becerisine saygı göstererek, destekleyerek ve birlikte hareket ederek tasarlanmalıdır.
Çocukların duyularını geliştirmek için doğayla kurdukları bağın önemini ve bu bağı desteklemenin yollarını Richard Louv kendi hayatından örneklerle anlattı.
Doğada zaman geçirmekle öğrenme arasındaki nasıl bir ilişki var? Bu ilişkide amaç tam olarak doğada olmak mı yoksa doğaya ait olmak mı?
Okul öncesi dönemdeki çocuklar için doğa kendi başına bir laboratuvardır. Çocukların doğaya, doğanın da çocuklara ihtiyacı var. Doğa yoksunluğu kavramını birlikte tanıyalım.
Doğayla olan bağımızı güçlendirmeye çalışırken kendi iyi halimize de katkı sağlarız. Doğanın bir parçası olduğumuzu hissettiğimizde bütünlük duygumuz gelişir.
Kuş gözlemciliği hem rahatlatıcı ve dinlendirici olduğu gibi çeşitli şekillerde beyni çalıştırmayı, spor yapmayı, tahmin yürütmeyi de sağlıyor.
Çocuklar için doğa kendi başına bir laboratuvardır. Peki çocukların duyu organlarıyla doğanın güzelliklerini nasıl keşfedebilir? Doğayı korumak için nasıl çaba gösterecekler?
İklim değişikliğinin bütün trajik etkilerini öne çıkartarak çocukları umutsuzluğa sürüklememek için umudu çoğaltan bir perspektiften nasıl yaklaşabiliriz?
İnsanın yeryüzünün sade bir vatandaşı olduğu anlayışıyla, bizim dışımızdaki tüm insanların ve canlı cansız öğelerin yaşam hakkını kabul etmemiz önemli. Yeryüzünde tek başımıza yaşamıyoruz. Yaşam hakkına sahip tek canlı biz değiliz. Yeryüzü 3,8 milyar yıldır yaşamı barındırıyor. Bu gezegeni milyonlarca canlıyla paylaşıyoruz. En iyi TEMA’lılar bilir, cansız olarak öğretilen toprak da canlıdır. Canlı-cansız her şey, herkes birbirine bağlıdır.