Okul öncesi dönemdeki çocuklar için doğa kendi başına bir laboratuvardır. Çocukların doğaya, doğanın da çocuklara ihtiyacı var. Doğa yoksunluğu kavramını birlikte tanıyalım.
Sevgili öğretmenler,
Okul öncesi dönemdeki çocuklar için doğa kendi başına bir laboratuvardır. Bu zengin laboratuvarın, onlarla yapılacak farkındalık ve bilgi kazandırıcı bütün eğitimlerde kullanılması son derece önemlidir. Doğada olmaları, algılarının gelişimini ve duyuşsal becerileri kazanmalarını destekliyor. Çünkü okul öncesi ve okul çağlarında oluşan ilgiler ve tutumlar gelecekteki istendik davranışların temelini oluşturur. Özellikle çocukluk çağında ve genç yaşta oluşan değer yargıları ve tutumlar, erken yaşlarda doğayla olan ilişkilerde empatinin gelişmesi ve doğaya karşı sevginin oluşmasında oldukça önemlidir. Bireylerde çevreye yararlı bilinçli davranışların gelişmesine yardımcı olabilmek için erken yaşlarda onlara doğayı tanıtıcı ve sevdirici oyunlar oynatmak, doğada yaşantılar kazandırmak gerekir. Çocuklara, okula başlamasıyla birlikte yeni ve önemli görevler verilir. Örneğin; hedefler ve beklentiler belirleme, davranışlar ve etkinlikler konusunda etkileyici sınırlamalar uygulama ve sosyal etkileşimleri çoğaltma gibi. Bu yaştan itibaren başkalarının bakış açılarını görme yeteneğinin, yeni bilginin edinilmesi yeterliliğinin ve işbirlikçi öğrenme faaliyetlerinin arttırılması beklenir. Tam da bu beklentinin karşılanması için çocukların oyunlar ve takım sporlarına katılmaları özellikle yararlıdır. Bu etkinlikler de hem aileler hem de öğretmenler tarafından çoğunlukla açık havada düzenlenirse çok yönlü yarar sağlanmış olur.
Hem ülkemizde hem de dünyada yapılan araştırmalara baktığımızda hem 7 - 12 yaş grubu çocukların, hem öğretmen adaylarının hem de çeşitli branşlardaki öğretmenlerin çevreyi çoğunlukla canlı ve cansız öğelerden oluşan bir yer olarak gördükleri, doğal ortamları çevre olarak kabul ederken insan yapımı alanları çevre olarak kabul etmedikleri, insanı ise çevrenin bir öğesi olarak değil, odak noktası olarak gördükleri anlaşılıyor. Ayrıca çevre ve çevre kirliliği ilişkisinin öğrencilerce sıkça kurulduğu gözleniyor. Bu sonuçlar çevre kavramı algısı konusunda çocuklar ve öğretmenlerin bir takım eksikliklerinin olduğunu gösteriyor.
İlkokul öğrencilerinden başlayarak herkesin doğayı, doğal varlıkları ve ekosistemi tanıyıp öğrenerek bilinçli vatandaş olması; toplumun ve ülkenin geleceği açısından vazgeçilmez konuların başında gelir. İlkokul öğrencilerinin gelecekte çevreyi nasıl algıladıklarına bakan bir araştırma ile açıklamak isterim. Araştırma sonucunda çocukların cinsiyete göre değişmeyen bir şekilde çizimlerinde sıklıkla ağaç, güneş, bulut, insan, kuş, kelebek, ev, apartman, araba, dağ, deniz, nehir, çöp, çöp kovası gibi ögelere yer verdikleri görülüyor. Resimler incelendiğinde hava kirliliği, toprak kirliliği, aşırı yapılaşma ve trafik gibi yakın çevrelerinde gözlemleyebildikleri çevre problemlerine sıklıkla yer verdikleri tespit ediliyor. Öğrencilerin gelecekte %28,5’inin temiz, %40,3’ünün kirli ve %31,2’sinin teknolojik çevre algısına sahip olduğu görülmüştür ve aynı zamanda öğrencilerin çevrede yer alan canlı ve cansız ögelere karşı farkındalıklarının sınırlı olduğu belirlenmiştir. Çocukların algılarının çevrelerinde gördükleri ve deneyimledikleri ile sınırlı olduğunu düşündüğümüzde eğitim-öğretim süreçlerinin hem evde hem de okulda zenginleştirilmesi gerektiğini söyleyebiliriz.