İklim Değişikliği Eğitimi: Yeryüzü ekolojik krizlerle birlikte değişirken, Dünya’yı sistemler ağı olarak görmeliyiz.
Sistem düşüncesi yaklaşımını, “Dünyanın nasıl çalıştığını anlamak için kullanabileceğimiz bir dünya görüşüdür.” şeklinde tanımlıyoruz. Sistem düşüncesini bize anlatır mısınız?
Bir şeyi anlamak için o şey ile ilgili bir zihinsel model kuruyoruz. Örneğin, kafamızın içinde bir ağaç yok ama ağaç imgesi var, ot yok ama ot imgesi var, koyun yok ama koyun imgesi var, kurt yok ama kurt imgesi var. Bu imgeleri kendi gözlemlerimize dayanarak ilişkilendiriyoruz ve "koyunların otlarla, kurtların koyunlarla beslendiği bir orman" zihinsel modelini oluşturuyoruz.
Bu, dünyanın "çalışması" ile oldukça uyumlu bir yaklaşım: Dünyada (tanımı gereği) varlıklar var (çayır, koyun, kurt gibi) ve bu varlıkların arasında ilişkiler var (otlarla koyunlar, koyunlarla kurtlar arasındaki ilişkiler gibi). İlişkiler (onlar da tanımı gereği) varlıkları etkiliyor yani değiştiriyorlar.
Dünyanın nasıl çalıştığını anlamak için bu iki şey yeterli görünüyor: Varlıklar ve varlıklar arası ilişkiler. Bu iki şey yani varlıklar ve varlıklar arası ilişkiler bir "sistem" oluşturuyorlar.
Tersten söylersek sistemin tanımını yapmış oluyoruz: Sistem, ögeler ve ögeler arasındaki ilişkilerden oluşan yapıdır. Özetle, sistem düşüncesi hesap makinesi kullanmak gibi bir şey. Kafadan işlem yapmanın, herkes için farklı da olsa sınırları var. Sonrası için hesap makinesi gerekir. Bir şeyi anlamak için de durum aynıdır. Sistem düşüncesi, bilim kuralları içinde zihinsel model kurmayı özendirerek anlama becerimizi geliştiriyor. Tek zorluğu bu "dili" öğrenmek, yoksa düşünmeye ayrıca bir yük getirmiyor. Bize yük gibi görünen şey; düşüncemizdeki boşlukları fark etmemiz, daha süslü bir deyişle, zihinsel modelimize ayna tutulunca gözümüzün kamaşması oluyor.
Peki, biz insanlar bu yapıyı nasıl algılıyoruz?
İnsan aklının da sınırları var: Ögeler arasındaki ilişkileri görmekte o kadar iyi değil.Bunun en temel nedeni ilişkilerin mesela “ot ile koyun arasındaki ilişkinin" büyük oranda görünmüyor olması. Ama daha da kötüsü var: Aklımız ögeler arasındaki ilişkileri "çalıştırmakta" yani bu ilişkilerin ögeleri ne zaman ne kadar etkilediğini, bu etkilerin daha sonra hangi diğer ögeleri ne oranda etkilediğini bulmakta hiç iyi değil hatta düpedüz yetersiz.
Sistem düşüncesi bize bu süreci daha iyi anlamamızı mı sağlıyor?
Sistem düşüncesi bu zorluklara iki yoldan destek oluyor: Görselleştirme ve sayısallaştırma. Sistem düşüncesi, kullandığı araçlarla görsel bir "dil" oluşturuyor, zihinsel modellerimizin görselleşmesini sağlıyor. Böylece önce kendi, sonra da başkalarının düşüncelerini "görebiliyoruz". Sistemin ögelerini ve ilişkilerini çok daha yansız biçimde değerlendirebiliyoruz. Ögeler ve ilişkileri belirledikten sonra da bu ilişkileri sayısallaştırarak sistemi çalıştırabiliyor yani davranış üretmesini sağlayabiliyoruz. Böylece de sistemin farklı durumlarda ne zaman, nasıl davranacağını öngörebiliyoruz.
Bir yapıya bakarken, sistemi daha iyi görmek için kendimize hangi soruları sormalıyız?
Yaklaşım temelde değişim ile ilgili üç soru üzerine kurulu: Ne değişiyor? Nasıl değişiyor? Neden değişiyor? Soruların sıralaması önemli çünkü birinin yanıtını diğeri kullanıyor: Önce neyin değiştiğini bulmamız gerekiyor. Üzerinde çalıştığımız konunun temel değişkenleri neler? Sonra bu değişkenlerin nasıl değiştiğini buluyoruz. Yani ne zaman artıyor, ne zaman azalıyor, ne kadar artıyor, ne kadar azalıyor?
Peki, bu soruları sorduktan sonra gözlemlerimizi ya da yanıtlarımızı nasıl değerlendireceğiz?
Diğer bir deyişle sistem düşüncesi, ne-nasıl-neden sorularını; Zaman Boyunca Davranış Grafiği, Stok-Akış Diyagramı ve Nedensel Döngü Diyagramı kullanarak yanıtlamamıza yardımcı oluyor.
Peki, sistem düşünürü bir öğretmen, çocuklara iklim değişikliğini nasıl anlatır? Nereden başlar? Çocuklara hangi soruları sorar?
İklim değişikliğini bir sorun çözme çalışması olarak görebiliriz. Sistem düşüncesi yaklaşımına göre sorun çözme, dengeleyici bir döngüdür. İstenen bir durum var. Bir de var olan bir durum var. Bu iki durum arasındaki farka sorun diyoruz. Bu farkın, yani sorunun giderilmesi için yapılan çalışma da çözüm. Böylece var olan durumu istenen durum yönünde değiştirmiş oluyoruz (Stok-akış olarak modellersek var olan durum bir stok, çözüm ise bu stoku değiştiren akış). Bu genel yaklaşımı ikim değişikliğinin çocuklara anlatımı için de kullanabiliriz.
Örneğin önce istenen durumdan başlanabilir: Dengeli bir sistemin nasıl çalıştığı gösterilebilir. Giriş akışlarının çıkış akışlarına eşit olduğu sistemlere örnekler verilebilir: Küvetten başlayarak insan vücuduna, ekosistemlere çeşitli örnekler olabilir. Sürdürülebilirlik dengeli bir sistem üzerinden tanımlanabilir. Böylece öğrencinin aklında "istenen durum" oluşturulmuş olur. Daha sonra var olan durumdan yani akışları dengesiz stoklardan örnekler verilebilir. Hatta aynı örnekler de kullanılabilir: Küvetin giriş akışının çıkış akışından fazla olması, vücuda giren enerjinin (besin) harcanan enerjiden fazla olması, bir ekosistemin etoburlarının ortadan kaldırılması ile, otoburlarının artmaya başlaması gibi. Sonra bu örneklere atmosferdeki karbon stokunun giriş ve çıkış akışları eklenebilir. Böylece var olan durumun neden sürdürülemez olduğu, yani sorun (istenen durum ile var olan durum arasındaki fark) ortaya çıkar. Şimdi artık bu sorun çözülmeli, mevcut durum, istenen duruma dönüştürülmelidir. Yani stokların akış hızları değiştirilerek, dengeli (sürdürülebilir) bir sistem kurulmalıdır.
Sistem düşünürü olmak için ilk aşama nedir? Öğretmenler için önerileriniz var mı?
Sistem düşüncesinin öğrenme eğrisi çok çok yatık yani birim zamanda öğrenme oldukça az. Hatta bu konuda yapılan ve bizim deneyimlerimiz ile de uyumlu olan bir araştırma sonucuna göre sistem düşüncesini öğrendikçe sistem düşüncesini biliyor olma algısı azalıyor. Yani öğrenme, konunun ne kadar engin olduğu farkındalığını da getiriyor. Bu nedenle sanırım ilk aşama, bu sürecin aslında uzun süreceğini bilmek, buna hazırlıklı olmak.
Sistem düşünürü olmak için oldukça uzun bir süre gerekiyor belki ancak sistem düşüncesi uygulaması yapmak için böyle bir süreye gerek yok, uygulamaya hemen geçilebilir. Hatta sistem düşünürü olmanın koşulu çok ve çeşitli uygulama yapmak.
Sınıfında sistem düşüncesi uygulaması yapmak isteyen bir öğretmen kısa bir eğitim aldıktan sonra uygulamalara başlayabilir. İlk uygulamaların daha önce yapılmış, sonuç alınmış uygulamalar olması işini çok kolaylaştıracaktır. Denenmiş uygulamalar ile geçen birkaç yıldan sonra sistem düşüncesi yaklaşımını derslerine uyarlayabilir, kendi uygulamalarını geliştirebilir.
Sistem Düşüncesi Derneği; çevrim içi eğitim, eğitimi tamamlayan öğretmenlere çalıştay, çalıştayı tamamlayan öğretmenlere danışmanlık, uygulama sonuçlarının ulusal ve uluslararası düzeyde görünürlüğünün sağlanması gibi konularda destek veriyor. Tüm çalışmalar gönüllü (ücretsiz) olarak yapılıyor.
Tüm dersler ve tüm sınıf kademeleri sistem düşüncesi ile tanışmak, deneyimlemek için uygun mu? Bir öncelik tanımlıyor musunuz?
Sistem düşüncesi tüm sınıf kademelerinde uygulanabilir. En zor düzey gibi düşünülebilecek okul öncesi dönemde pek çok uygulamamız var, üstelik bu dönemden başlanmasını öneriyoruz. Ne kadar erken o kadar iyi. Bu dönemdeki öğrencilerin soyutlama becerilerinin daha gelişmediği, karmaşık sistem gibi çok çok soyut bir kavramı anlayamayacakları akla gelebilir. Ama zaten sistem düşüncesinin temel savı da bu zorluğu ortadan kaldırmak, yani soyutu somut, görünmezi görünür yapmak. Sistem düşüncesi araçlarının ölçeklenebilirliğinden yararlanıyoruz. Örneğin yere bir stok, bir giriş akışı, bir çıkış akışı çizilerek vücudumuza giren ve çıkan besinleri gösterebiliyoruz. Sistem düşüncesinin amacı değişimi ve değişimin nedenlerini anlamak. Beden Eğitimi ve Spor, Görsel Sanatlar gibi sistem düşüncesi deyince hemen akla gelmeyecek derslerde de çok başarılı uygulamalar yapan öğretmenler var.
Farklı ülkelerin okul müfredatlarında sistem düşüncesi yaklaşımı nasıl yerini buluyor? Bizim için birkaç örnek verebilir misiniz?
Bu konuda, birbiri ile dolaylı olarak ilişkili iki ayrı alanda gelişmeler oluyor. Ulusal düzeyde, okul temelli, tekil uygulamalar ve ulusal ve uluslararası düzeyde ana akıma yönelik uygulamalar. Büyük çoğunluğu, Türkiye'deki durum ile benzer biçimde, öğretmenlerin ve okul yöneticilerinin bireysel girişimi ve ısrarlı çabası ile gerçekleşiyor. Bu nedenle de yayılım oldukça yavaş oluyor. Ancak bu durumun, sistem düşüncesi yaklaşımının kullanılmamasının getirdiği olumsuzlukların yarattığı farkındalıkla birlikte, yavaş yavaş değiştiğini gözlemliyoruz. Gerek ulusal gerekse uluslararası düzeyde sistem düşüncesine olan ilgi gittikçe artıyor.
Birleşmiş Milletlerin 2019 yılında yayımladığı Küresel Sürdürülebilirlik Raporunda sistem düşüncesi özellikle vurgulanarak eğitimin gelecekte dayanıklılık için çok önemli olduğu belirtiliyor. Benzer bir vurgu Avrupa Birliği tarafından da yapılıyor: Avrupa Birliği Ortak Araştırma Merkezinin 2020 yılında hazırladığı raporda sistem düşüncesi sürdürülebilirlik için eğitimin temel yetkinliklerinin başında yer alıyor.
ERIC (Education Resources Information Center) kayıtlarına göre 1980-2000 yılları arasında hakemli dergilerde eğitimde sistem düşüncesi ile ilgili yayın sayısı yaklaşık 50 kadar iken, sonraki yirmi yılda yani 2000-2020 yılları arasında bu sayı dokuz kat artarak 450 yayına çıkmış durumda. Neredeyse her hafta eğitimde sistem düşüncesi konusunda bilimsel bir yayın yapılıyor. Türkiye'de bugün için Balıkesir, Boğaziçi, Maltepe, MEF Üniversiteleri Eğitim Fakültelerinde eğitimde sistem düşüncesi dersi veriliyor.
Bu eğilimin sürmesi durumunda; Türkiye'de Milli Eğitim Bakanlığı Öğretim Programlarının içinde temel yetkinliklerden biri olarak sistem düşüncesinin eklenmesini, sistem düşüncesi araçlarının kullanımının bir beceri olarak görülerek ilgili dersin kazanımları ile bütünleştirilmesini umabiliriz.